Yön Haber-Söyleşi
Ercan Kesal, 25 yıl önce hekim olarak atandığı Keskin’de yaşadığı bir gecenin uluslararası alanda ödül alan bir sanat yapıtına dönüsmesini izlemis bir sanatçı. Yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı Bir Zamanlar Anadolu’da filmi Ercan Kesal ‘in, Keskin’de yaşadığı bir ceset arama gecesinden yola çıkılarak yazıldı.Kesal filmin hem senaryo yazarı, hem oyuncusu hem de tüm çekim aşamasında yer almis birisi. Kesal, şimdi de bu filmin nasıl oluştuğunu, daha doğrusu 25 yıl önce yaşadığı bir olayın nasıl bir filme dönüştüğünü anlatan bir kitapla karşımızda…Sinema gibi kişisel denebilecek bir sanat eserinin bile nasıl bir kollektif çalışmanın ürünü olduğunu çok iyi anlatıyor kitap. Bu yuzden, ozellikle sinema ile ilgili olanlar için bir başucu bir ders kitabı niteliği taşıyan Evvel Zaman adlı kitap, Türkiye’de bir örneği daha olmayan bir yapıt. Sadece sinema ile ilgilenenler için değil, sıradan okuyucunun da hikaye, roman tadında okuyabileceği bir kitap Evvel Zaman. Ve çoğu sanatçıya kolay kolay nasip olmayacak güzelliklere sahip onlarca ayrıntı yer alıyor Evvel Zaman’da. Düşünün ki 25 yıl önce doktor olarak gittiğiniz Keskin’de bir şiir yazıyorsunuz. O şiirde ismi geçen yerlerde 25 yıl sonra film çekiyorsunuz. Şimdi de kitabını yazıyorsunuz. Daha ne olsun diyerek kitaptaki “KESKİN” şiirini alıyoruz buraya…
KESKİN
Biz ne yaptık yiğidim?
ha deyince koparırdık,
elmayı dalından, yıldızı yerinden.
kudret ne ki, durur mu karşımızda?
sahi farkında mıydık imkânsızın?
Hadi gidelim,
şimdi Keskin beter bir sonbaharda.
deli bir Eylül var,
Kayalak Solaklısı’nda, hele duralım,
Gara Gazi çeşme başında,
cebimize kırk mermi var, kırkını da atalım
isyanım dizginler mi gurbeti?
yine bir akşam sararır bozkırda,
gençliğimi omzuma saklar, giderim
çaresiz, sevdamın ardından giderim
ölürüm iğdebeli’nde sessizce,
ölümün yanıtlar mı öfkemi?
DOĞUM ÖNCESİ VE ÖLÜM SONRASININ BİLİNMEZLİĞİ
YÖN Haber: Filmin de, kitabın da adında “zaman” kelimesi var. Kitabın içeriğine baktığımızda yine aynı. Nedir, zamam kavramıyla meselen..?
Ercan Kesal: Bir kere varoluşsal bir sıkıntının eninde sonunda kişiyi hesaplaşmaya götürdüğü bir yerdir ‘’zaman’’ meselesi. Çünkü bir süre sonra şunu anliyorsun, zaman aslında bir ‘’gösterge.’’ Gösterge olduğu için de onunla ilgili anıların, aldığın yaş,bu dünyada ki varlık sebebinle ilgili sorduğun sorular, yarına dair ümit ve beklentilerin, hepsi de subjektif…Yani doğum öncesini ve ölümden sonrasını bilmediğimiz bir aralıkta kendimizle ilgili hesaplaşmaların bir şekilde temas ettiği bir şey zaman kavramı. Buna olan merakim sinemayla hemhal olmamdan sonra daha da yoğunlaştı. Çünkü sinema zamanı durduran, zamanı mühürleyen, geriye saran, tekrar onu önümüze koyan yeniden onunla hesaplaşma fırsatı sunan bir sanat. Başka sanatlarda olmayan bir özelliği bu sinemanın. Sinemanın gücünün de buradan geldiğini fark ettim.
2009 yılında- enteresan bir biçimde biz bu filmi yapmaya karar verdiğimizde 25 yıl önce görev yaptığım kasabayı bir kac kez ziyaret ettim. Gördüm ki biz zamansız ve mekansız bir film yapacagız. Çünkü Keskin’de çok fazla bir şey değişmemiş. Araçlar, ben 1984 yılında nasıl bıraktıysam öyle duruyor. İnsanlar zaten değişmemiş. Yani burada zaman baska bir bicimde akmakta. Çok da öyle somut ve herkesin üzerinde anlaştığı bir tarifi yok zamanın. Kimisi için çok ağır geçen bir şey bizim için çok hızlı geçebiliyor. 25 sene önce doktorluk yaptığım kasabada başımdan bir gecede geçen olayı bir film olarak yapmaya kalkıştığımızda gördüm ki insanın bir saniyesi bile tekrar edilemez. Biz 70-80 kişi üç yıl trilyonlarca lira para harcayarak ve film yaparak bir gecelik yolculugu ‘’taklit’’ etmeye calistik aslinda. Gordum ki, yaşadığımız her saniye nasıl kıymetliymiş meğer. Biz böyle hiç bir anlam yüklemeden ve öyle geçip gitmesine nasil da müsaade etmisiz. Bu biraz insanın hayata karşı sorumluluğuyla da ilgili bir şey.
YÖN Haber: Günlükler de bir bakıma zamanı durdurup, tekrar bakma şansı vermiyor mu? Günlükler olmasa sanki bu kitap yazılamayacakmış gibi.
Ercan Kesal: Demek ki her şey üst üste gelmiş. O zamanlar Antropoloji doktorası yapıyordum ve ben katilarak gözlem olarak bilinen araştırma yontemlerini öğreniyordum. Bu bilgiler cok isime yaradi. Ustelik ben kameranın hem önünde hem arkasındaydim. Hem de bu hikayeyi yaşamış biriydim ve daha da önemlisi sahaya bir antropolog gibi bakabiliyordum.
ZAMANIN MEKANLARA GÖRE DEĞİŞİMİ
YÖN Haber: Kitapta da var. Bir bakıyoruz Paristesiniz, ertesi gün Avanosta, sonra İstanbul, Adana… Tüm bu yoğunluk içinde mesela Anadolu’daki zamanla Paris veya İstanbul’daki zamanın akış hızı ile ilgili neler söyleye bilirsiniz?
Ercan Kesal: Zamanı tarif ederken, zamanla ilgili kullanacağımız kıstasların ve argümanların sanki biraz daha başka şeyler olması gerekir. Çünkü insan ömrünün tarifine kadar da gidebilir bu. Belki de Deniz’lerden bahsetmek lazım. Deniz’i, Hüseyin’i, Yusuf’u, yani o dönemin gençlerini düşündüğümüzde hakikatten kocaman, belki 50- 60’lı yaşlarda ki insanlar gibi hayal edilebilir yaptıkları, söyledikleri. Ama bu çocuklar 22- 23 yaşındaydı. Demek ki 23 yıllık hayatlarına büyük birikimler koymasını becermişler. Sizin zamanla kurduğunuz ilişki bilincinizle de vicdanınızla da, belleğinizle de alakalı.
YÖN Haber: Kitabınız da Bergman ve Tarkovski de sürekli bize eşlik ediyorlar. Bu iki isim hayatınızda nasıl bir öneme sahip..?
TARKOVSKİ VE BARGMAN
Ercan Kesal: Bana göre onlar aslında sinemacı ve yönetmen olmalarının yanı sıra iki de felsefeci. Çünkü sinema buna hakikaten uygun bir sanat dalıdir. Sıradan teknisyenler olarak da film yapabilirsiniz- Amerikalıların yaptığı gibi-cogu zaman kusursuz filmlerdir bunlar ama felsefi anlamda dünya ile ilgili sinemanın söyleyeceği şeyler var ve soylenmeli. Bunu Bergman ve Tarkovski iyi yapmışlar. Sadece çekerek değil yazarak konuşarak da yapmışlar. Ben çok etkileniyorum onlardan ve sık sık başvuruyorum yazdiklarına.
YÖN Haber: Senaryo yazarken ciddi şekilde dünya klasiklerinden yazarlar giriyor işin içine. Bu eskiden beri edindiğiniz bir şey mi yoksa iş gereği mi yapıyorsunuz?
Ercan Kesal: Aklınızdaki hikayenin aslında tek başına hiç bir işe yaramadığıni ve bir süre sonra tıkız, kuru, tatsız bir yere dogru gittiğini gorebilirsiniz. O zaman edebiyat ve kitaplar can simidiniz olur. Kahramanlarınızın mutlaka edebiyatta bir karşılığı vardir aslında. Onu derinleştirebileceğiniz, karakterlerin bütün kıvrımlarına inebilme şansını edebiyat ve klasikler sunar size.
BU KİTAPTAN KİMLER RAHATSIZ OLUR
YÖN Haber: Bu kitapla, çalışma tarzınızı, beslenme kaynaklarınızı deşifre ediyorsunuz. Bu riskli değil mi?
Ercan Kesal: Benim bu açıklığım, sinema profesyonellerini rahatsız edebilir mi bilimiyorum. Ancak benim açık olmamın da temelde iki sebebi var. Birincisi, ben sektöre sonradan ve başka bir yerden geldim. Hekimim… Başka eğitim disiplininden gelen biriyim ve benim tarzim bu. İkincisi yabancı yönetmenlerin hayatlarını söyleşilerini okuduğumda onların da böyle davrandigini fark ettim. Çok açıklar; neyden etkilendiklerini, nerede hata yaptıklarını, nerede basardiklarini o kadar açık yüreklilikle söylüyorlar ki…
YÖN Haber: Nuri bilge Ceylan’ın kurgu günlüklerine karşı yazıldı gibi bir soruyla karşılaşıyor musunuz?
Ercan Kesal: Hayır ama bu bahis geçti. Benim kitabimin, ‘’kurgu günlükleri’’ni tamamlayıcı bir özelliği var. Bu kitaptan sonra belki ‘’kurgu günlükleri’’ bir daha okunmalıdır diye düşünüyorum. Cünkü ben tam kurgu aşamasında bırakıyorum. Zaten kurgu işinin yönetmenin masada filmi yeniden oluşturduğu bir yer olarak düşünüyorum. Bu yüzden ikisinin birbirinin tamamlayacağını düşünüyorum.
YÖN Haber: Hayatınızda hep şiir var, şairler var. Kitabınızın bir yerinde İsmet Özel’in bir dizesine de yer veriyorsunuz. Yılmaz Erdoğan ile şiir muhabbeti yapıyorsunuz.
Ercan Kesal: Edebiyata yeni başlayan herkesin yaptığı bir haksızlık vardır. En kolay yerden başladığını sanıp şiirden başlarlar, ondan sonra fark ederler ki belki en son varmasi gereken yerdir. Doğru düzgün yapılması gereken bir iştir şiir yazmak. Ben de ilk şiirle başlamış biriyim.Şiiri hep sevdim ve ciddiye aldım. Sıkıstığım zaman hep şiir okudum.Derde düştüğüm zaman, cikissiz kaldigimda mutlaka şiir okurum. Yazdığım her şeyde şiir vardir.
NE OKUYOR, NE SEYREDİYOR, NE DİNLİYOR?
YÖN Haber: Kitap dışında bir iki sorum olacak. Nasılsınız ? Mutlu musunuz? Yaşamınızın bu evresinde Ercan Kesal nasıl?
Ercan Kesal: Biraz yorgunum ama tum bunları bir hizaya getirip, altında ezilmeden en verimli biçimde sunmaya gayret ediyorum. Bir de, şükrediyorum yaşadıklarıma. İyi şeyler yaşıyorum. İnsanların yazdıklarıma, oynadıklarıma, yaptiklarima tepkileri beni çok mutlu ediyor.
YÖN Haber: Türkiye gündemi ile ne kadar alakalısınız neler düşünüyorsunuz günümüz Türkiye’si için?
Ercan Kesal: Kitaptan bir ornekle cevap vereyim. Setten dönmustum ve oteldeki odamda televizyon kanallarını geziyordum; şöyle demisim: ” Allahım bu ülkeye neler oluyor.’’ Toplumun böyle dönemleri oluyor sanırım. Akılların tututldugu donemler, daha doğrusu. Insanlarin kendilerinden beklenen şeyleri göstermediği hatta tam tersi şeyler gösterdiği donemler oluyor. Hic bir sey, düz bir çizgide ilerlemiyor ama, ben ümidimi hiç kaybetmiyorum. Yoksa bu ülkede bi GEZİ yaşanmazdı.
YÖH Haber: Ne okuyorsunuz ? Neler izliyorsunuz? ve bu aralar kimleri dinliyorsunuz ?
Ercan Kesal: Yeni bi senaryo çalışıyoruz Mahmut Fazıl Coşkun’la…O’nun üçüncü filmine hazırlanıyoruz, epey yol katettik. Bir dönem filmi olduğu için o döneme ait bütün kitapları okumaya çalışıyorum. Sinemada, bana ilham verecek filmleri yeniden seyrediyorum. Radyoda en cok Yön Radyo dinliyorum. Türküler beni onarır, onların yeri hep farklıdır.
Erdal Emre/ YÖN Haber