Hani bunun ilk sahibi?
Okmeydanı yıkılıyor mu?
“… Koca Mustafa Paşa, Arabistan askeriyle Okmeydanı ensesinde Levent Çiftliği nam mahalde elli pare kadırga ve elli pare ab kayıkları… hazır idiler. Fatih Sultan Mehmet geldi… Yağlı kızaklarla Okmeydanı’na getirdiler. Yüz elli pare gemi ile Okmeydanı’ndan tersane Bağçe dibindeki Şahkulu iskelesinde denize indirdikleri yer ki hala Okmeydanı içindedir. (Evliya Çelebi / İstanbul Muhasarası)
Fatih Sultan Mehmet’in, otağ-ı humayunu Okmeydanı atıcılık tekkesinin olduğu yerde kurduğu ve muhasarayı oradan idare ve kontrol ettiği biliniyor. Fatih’in İstanbul’u fethettiği yerde şimdi Sivaslılar, Erzincanlılar, Alucralılar bir başka kavganın, hayat kavgasının içindeler. Ekmeği, aşı, insanca yaşamayı fethetmeye çalışıyorlar.
Ve şimdi, 2005 yılında aynı coğrafyada aynı yerlerde yaşananlar çağdaş Evliya Çelebilerce (yani gazetecilerce) şöyle hikaye ediliyor. “…Kulaksız Keçecipiri Mahallesi, Dutluk Sokakta ruhsatsız yapılan bina ve gecekonduların yıkımı sırasında olaylar çıktı. Okmeydanı ve Fatih Sultan Mimberi civarında bulunan mülkiyeti vakıflara ait arazi üzerindeki gece kondular, imar planında tarihi Okmeydanı alanında kaldığından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından kaldırılmak istenmektedir. Ev ve işyerlerinin yıkımına karşı çıkan ve evlerini boşaltmak istemeyen bazı kişiler jandarma ve zabıtaya taş atarak direndi…”
“Mübalağa cenk olundu” diye habere devam edebiliriz. Çok tanıdık bir haber değil mi? Yukarda sözünü ettiğimiz haberde semt isminin yazıldığı yerlere İstanbul coğrafyasının %60-70’ini oluşturan herhangi bir mevkii ya da semtin adını yazın, haberi yeniden okuyun Yanlış bir şey yapmış olmazsınız. Çünkü İstanbul’da gerçek anlamda tapusu bulunan bina sayısı, toplam sayının sadece üçte biridir.
Tapunun kısa tarihi
Tapu sicilinin ilk nüvelerine Germen hukukunda rastlanıyor. İkinci yüzyıldan itibaren gayrimenkuller için sicil tutulsa da, tapu tescil sistemi tarihi 1872 lere kadar uzanıyor.
Osmanlı’da mülkiyeti devlette kalmak üzere yararlanma hakkı köylülere verilen arazilere miri arazi veya arazi-i memleket denirdi. Tapu terimi Osmanlılarda ilk olarak bu arazilerin şahsa verilmesi sırasında peşin olarak alınan “para” anlamında kullanılmıştır.(1858)
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının tapu konusundaki sürekliliği, 22/12/1934 tarih ve 2644 sayılı kanunla düzenlenerek, Osmanlıdan kalan tüm kayıt ve belgelere sadık kalınarak devam etmektedir.
Gecekondu… Gecekondu…
“Gecekondu” kavramı, 20.7.1966 tarih ve 775 nolu gecekondu kanunda “imar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalmaksızın kendisine ait olmayan arazi ve arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapılan izinsiz yapılar” diye tanımlanıyor.
“Kendisine ait olmayan” cümlesine bakıp, şöyle mırıldanmak geliyor içimden: “mal sahibi, mülk sahibi/ hani bunun ilk sahibi?”
Köyden kente göçün doğal bir sonucu olan gecekondulaşma İstanbul’da ilk kez 1950’li yıllarda Zeytinburnu’nda başlamıştı. Zeytinburnu’nda ilk gecekondusunu inşa etmekte olan vatandaşa, tesadüfen sahilden arabayla geçmekte olan Fevzi Çakmak’ın meraklanıp aşağıya inerek “ne yapıyorsunuz?” sorusuna aldığı cevap “başımızı sokacak ev yapıyoruz” olmuştu. Fevzi Çakmak’ın “ vatan toprağına hoş geldiniz, kolay gelsin” cümlesinden sonra 50 yıl geçti. Aradan geçen onca yılda bizi yöneten büyüklerimiz, sağlıklı ve gerçekçi bir kentleşmeyi yaratamamış olsalar da, hiç olmazsa “kentsel dönüşüm” adı altında greyderli, dozerli ve çevik kuvvetli bir “çözümü” dayatmışlardır.
Fakat “zaman” bir çok şeyi değiştirmeye devam etmiştir. Aynı zamanda ucuz işgücü demek olan yeni kentliler, gecekondularını özellikle sanayi bölgelerinin çevrelerindeki boş hazine, vakıf veya diğer sahipsiz kalmış arazilere “kondurmaya” devam ederken, onların barınma sorunlarını çözme biçiminde başlayan bu durum daha sonra “gecekondu mafyası” denilen çetelerce başka bir biçime dönüştürülmüştür. Devletin bilinçli veya bilinçsiz boş bıraktığı arsa üretme görevi, gecekondu mafyasınca doldurulmuş, söz konusu araziler parsellenerek kentin yeni “sahiplerine” satılmıştır. Önceleri belediye hizmetlerinden de yoksun bırakılan bu yerler taşıdıkları yüksek oy potansiyelleri sebebiyle işbaşına gelen yerel yönetimlerce daha sonra bütün bu hizmetlere kavuşmuşlar, giderek siyasal desteği de yanlarına alan “gecekonducular” binalarını tek katlı ilkel evlerden yedi sekiz katlı apartman ve işyerlerine dönüştürmüşlerdir. Süreç içinde İstanbul’a göçün kaçınılmaz biçimde artması ve yaşanan olağanüstü büyüme bu bölgeleri (Okmeydanı, Reşitpaşa, Büyükdere, İstinye, Dudulu, Ümraniye, Çekmeköy, Zeytinburnu, vs.) rant açısından haylice yükseltmiş ve “malum kesimlerin” iştahını kabartır hale gelmiştir. Şimdi yoksul gecekondu sakinlerini yeni bir “dönem” beklemektedir. Ya da yeni bir göç! Köyden İstanbul’a gelindiğinde, İstanbul’un kuş uçmaz, kervan geçmez denilen yerleri artık şehrin merkezinde kalmıştır. Şimdi onların çocuklarını ya da torunlarını İstanbul’un en uzak periferinde yer alan “toplu konutlar” beklemektedir.
Okmeydanı’ndaki arazilerin bugünkü durumu
Okmeydanı Osmanlı döneminden bu yana “vakıf tipi arazi” konumundadır. Fatih Sultan Mehmet Han vakfına ait bu araziler üzerinde son elli yıldır yaşanan toplu yapılaşma bugün “defacto” bir duruma dönüşmüştür. Yüz ellibine yakın insan, dörtbin beşyüz civarında ev ve işyeri içerisinde “işgalci” konumunda yaşamaktadır. Bu araziler özellikle son onbeş yılda çok katlı apartmanlara dönüşmüş ve bölgeye dönemin iktidarları tarafından devlet hizmeti götürülmek suretiyle bölge meşrulaştırılmıştır. 1983 yılından itibaren bir kısım bölge sakinine dönemin hükümeti tarafından tapu tahsis belgesi ve tapular da dağıtılmıştır. Tapu kayıtları Fatih Sultan Mehmet Vakfı üzerinde gözüktüğü için bu bölgede oturanlar yıllardır Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından açılan “ecrimisil ve kal” davaları ile boğuşmaktadırlar.
Piyalepaşa tapu alma girişimi
Okmeydanı ve çevresindeki mahalleleri ilgilendiren bu sorunun çözümü için yapılan çalışmalar sonucu “tapu alma girişimi” oluşturulmuş ve gönüllü olarak çalışacak bir komisyon kurulmuştu. Bu komisyon bölgede faaliyet gösteren köy yardımlaşma derneklerinin, spor klüplerinin, çevre koruma derneklerinin ve vakıfların yönetici ve temsilcilerinden, ayrıca ilgili mahallelerin muhtarlarından oluşuyordu. Bunun yanı sıra gönüllü herkesin katılabileceği şeffaf bir oluşum olan “tapu alma komisyonu” son dört yıl boyunca bilgi edinme ve edindiği bilgiyi halka aktarma görevini başarıyla üstlenmiştir.
Kentsel dönüşüm projesindeki soru işaretleri/ ne yapmak lazım?
Gecekondu kavramı ve gerçeği değişmiştir. Önceleri sadece “basit ve ilkel barınaklar” olarak tarif edilen yerler artık İstanbul’un rantı en yüksek bölgeleridir.
Okmeydanı arazisi “satılamaz, kiralanamaz” kayıtları bulunan vakıf arazisi vasfını taşımaktadır. “Piyalepaşa Tapu Alma Girişimi” olarak önerdiğimiz “takas” , çözüme giden yolda önemli bir adımdır. Bu konuda şimdiye kadar yapılan çalışmalar göz ardı edilemez. Tapu alma komisyonu bir STK örneği olarak rüştünü ispatlamıştır. Deneyimleri yol gösterici olacaktır. Asıl mesele takastan sonra ne yapılmak istendiğidir.
Yıkımlar veya yıkımlara itiraz tek başına sorunları çözmediği gibi provokasyona açık bir alan yarattığı için giderek sorunu büyüten en önemli etken haline dönüşmektedir. “Kentsel dönüşüm projesi” tüm açıklığıyla Büyükşehir Belediyesince ortaya konulmalı, mutlaka bir tartışma platformu yaratılmalıdır. Bu da ancak en geniş ve demokratik bir katılımla mümkündür. Öncelikli olarak bölgede bulunan ev ve işyerlerinin olası bir “İstanbul depremine” dayanıksız olduğu gerçeğinden de yola çıkılarak yeni yapılaşma ve kentsel dönüşüm, bu gerçek hiç unutulmadan, bölgede yaşayanlarca ortak bir hayal ve akıl oluşturularak hayata geçirilmelidir.
İnsana yakışır bir coğrafyada, depreme dayanıklı evlerde, ulaşım sorununun toplu taşıma araçlarıyla çözüldüğü, kreş, okul, sağlık merkezi, spor alanları ve kültür sanat merkezleriyle iç içe ama Okmeydanı menzil taşlarının ve tarihi dokunun da korunduğu, hiç olmazsa eldekilerin kurtarıldığı, bölgede elli yıldır yaşayanların yeni bir “sürgüne” mahkum edilmediği bir Okmeydanı mümkün değil mi?
İçinde yaşayan insanların bu sokaklarla, bu evlerle, bu ağaçlarla kurdukları ilişkiye ben yıllardır şahidim… Kentler ve insanlar soğuk proje kağıtları üzerindeki küçük siyah noktalar veya kırmızı mavi çizgiler değildir. Kentlere, mahallelere, sokaklara dair önerilen tüm projeler (adı ne olursa olsun) sadece ve sadece orada yaşayan insanların mutluluğu içindir.
Yöneten ve yönetilen tüm tarafların bir araya geleceği, birlikte yaratacağı “Okmeydanı’nda yeniden yapılanma” dilerim aynı sorunu yaşayan İstanbul’un diğer semtlerine de örnek olur.
Dr. Ercan Kesal
Piyalepaşa Tapu Alma Girişimi Başkanı
www.ercankesal.com mail:ercankesal@ozelokmeydani.com