Ercan Kesal, Bir Zamanlar Anadolu’da filminin senaryo yazım sürecinde tuttuğu günlükleri kitaplaştırdı. Evvel Zaman isimli bu çalışma sinemaya, film yaratım süreçlerine ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak.

“Bir Zamanlar Anadolu’da” filmi hiç kuşku yok ki, Türkiye sinemasının en önemli yapıtlarından birisi olarak tarihteki yerini aldı. Peki, bu kadar iyi bir film nasıl yaratıldı? Her birimizin hayran olduğu o karakterler, mekânlar, kadrajlar nasıl oluşturuldu? Şapka çıkardığımız oyuncular nasıl bir araya getirildi?

Bu sorulara ilk cevabı Nuri Bilge Ceylan yayımladığı Kuru Günlükleri isimli kitapçıkla vermişti. Altyazı dergisinin Ekim 2011 tarihli sayısıyla birlikte okurlara ulaştırılan Bir Zamanlar Anadolu’da: Kurgu Günlüğü kitapçığında Nuri Bilge Ceylan, film çekilip bittikten sonra bir yıla yakın süren kurgu sürecini ayrıntılarıyla ele alıyordu. Parça parça çekilen bir filmin nasıl bütünlüklü bir hale geldiğini, mükemmel gibi görünen bir sahnenin filmin bütünlüğü içinde hiçbir önem taşımayışını, film ritmi denilen şeyin ne olduğunu, yönetmenin, filmin oyuncularının performansları hakkında neler düşündüğünü görme fırsatımız olmuştu. “Bir Zamanlar Anadolu’da” deyince filmin senaryosuna büyük katkısı olan Ercan Kesal’ı anmadan geçmek olmaz. Zira film Kesal’ın doktorluk hayatına başladığı ilk yıl, başından geçen garip bir cinayet öyküsünün hikâyesini anlatıyor. Ercan Kesal, sanki Nuri Bilge Ceylan’ın eksik bıraktığını tamamlamak, bir filmin serüvenini bütünlüklü olarak göstermek istercesine “Bir Zamanlar Anadolu’da”nın senaryo yazım sürecini anlattığı anılarından oluşan Evvel Zaman isimli bir kitapla karşımızda. Bu kitap Nuri Bilge Ceylan’a bir cevap değil. Daha çok Kurgu Günlükleri’ni tamamlayan, bu harika filmin “otopsisini” daha da geliştiren, ayrıntılandıran bir çalışmadan bahsediyoruz.

Bırakalım kitabını Ercan Kesal tanımlasın: “Elinizdeki kitap, bir film güncesidir. Bir Zamanlar Anadolu’da filminin hikâyesini konuşmaya başladığımız günden, setin sona erdiği güne kadar tüm yaşadıklarımı, gözlemlerimi ve duygularımı yazdığım notlardan oluşmaktadır. Filmin senaristlerinden biri olarak, bir film senaryosunun nasıl başlayıp değişerek evrildiğini ve yönetmen için nasıl bir kılavuz haline dönüştüğünü de göstermeye çalıştığım özgün bir yol hikâyesidir.”

İdeal bir ders kitabı

Evvel Zaman tam da Kesal’ın tanımladığı gibi bir kitap. Yazar, filmin yaratım sürecinde gün gün tuttuğu günlüklerdeki notlarından oluşturulan kitabın giriş bölümünde kitabın sinema, zaman, bellek ve bilinç gibi kavramların tartışılmasına katkı sunmak amacıyla yazıldığını belirtiyor.

Evvel Zaman, Kesal’ın Keskin kasabasına ilk kez ayak bastığı Nisan 1985 tarihinde düştüğü notla devam ediyor. Kitabın hikâyesi asıl olarak Mayıs 2009’da başlıyor. Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Jürisi’nde olduğu yıl. Ceylan, Cannes’dan döndükten sonra (belli ki yeni bir film çekme hevesiyle dolu olarak) Ercan Kesal’ı arıyor. Daha önce “Üç Maymun” filminde de birlikte çalışan ikili, önce Kesal’ın 1985 yılında yaşadıklarını saf haliyle ortaya koyuyorlar. Daha sonra Ebru Ceylan’da sürece dâhil oluyor.

Bundan sonrasını film çekilip bitene kadar Ercan Kesal’ın gün gün tuttuğu notlardan takip ediyoruz. Filmin hikâyesinin ortaya çıkma aşamaları, karakterlerin oluşumu, aralarında yaşanan tartışmalar, yükselen umutlar ve bazen içinden çıkılamaz çaresizlikler. Senaryo yaratım sürecine odaklanan bu üç kişinin neredeyse her gün bir araya gelerek hikâyenin, karakterlerin üzerinden tek tek geçişlerine, her şeyi defalarca revize etmelerine şahitlik ediyoruz. Bazen içinden çıkamayıp pes etme noktasına geliyorlar, bazen mesafe kat edip yürekleniyorlar. Hikâye ilerledikçe mekânlar bakılıyor, oyuncularla görüşmeler yapılıyor.

Evvel Zaman, her şey bir yana; senaryo yazmak isteyen, bir filmin yaratım süreçlerini merak eden insanlar için ideal bir ders kitabı niteliğinde. Daha önce önemli filmlerin senaryoları yayımlandı ama ilk kez bir senaryonun nasıl yaratıldığını, yaratıcılarından birinin ağızından bütün dinamikleriyle birlikte görme fırsatımız oluyor. Kesal’ın titiz notları, bize filmin hikâyesinin önemli duraklarını, akış şemasını, karakterlerin dökümünü de sunuyor. Şemanın değişimi, karakterlerin dönüşümünü buradan takip etmek, filmi görüp sevenler için bulunmaz fırsat. Öte yandan, filmin çekim sürecine doğru oyuncu seçimleri, yaratıcılarının kafasındaki ile oyuncuların performansları arasındaki farklılıklar kitabı daha da çekici hale getiriyor.

Kitabın son bölümünde ise filmin çekim sürecine tanıklık ediyoruz. Bu bölüm, Nuri Bilge Ceylan’ınKurgu Günlükleri’nde anlattığı sürecin Ercan Kesal tarafından aktarımı. Bu bölümün en dikkat çekici tarafı Ercan Kesal’ın her ayrıntıya dikkat etmesi ve kendisine “notlar çıkarması”. Ama bu notların daha çok “bir film nasıl çekilir, yönetmenlik nasıl bir meslektir, oyuncularla ilişkiler nasıl kurulmalıdır vb.” gibi meseleler üzerine olduğunu hatırlatalım. Bu da bizi Ercan Kesal’ın bütün çekim sürecini kamera arkasına geçmek için bir deneyim olarak yaşadığını gösteriyor.
Evvel Zaman, “Bir film nasıl yaratılır” sorusuna verilmiş samimi bir cevap. Kurgu Günlükleri’ni okumuş olanlar için elzem, okumayanlar için her ikisini de okumak farz.
Bir küçük “eksiklik” ile bitirelim: Bu tür “anı” kitapları okurda ister istemez biraz “magazin” beklentisi de yaratıyor. İşin içinde memleketin en önemli yönetmenlerinde biri, o kadar çok tanıdık oyuncu olunca “zararsız” birkaç magazin, kitabı daha da ilgi çekici hale getirebilirdi.

Evvel Zaman’dan bir gün
5.7.2009, Pazar, Paris

Bugün bütün gün bize ait. Paris belediyesine ait bisikletlerden iki tane kiraladık. Ama ondan önce şunu anlatmalıyım: Otelin önündeki istasyondan metroya kaçak bindik. (Bir türlü bilet gişesi bulamadığımız için.) Gare de Lyon’da indik, çıkışta da biletsiz olduğumuz için sorun devam etti. Metroya biletsiz binmişseniz, biletiyle turnikeden çıkan birinin arkasına iyice yapışacaksınız. Ama bence tuhaf olan şey şu: metroda panik içinde, orada dikilen polislere fark ettirmeden, bariyerleri önündeki iriyarı siyahi adamın sırtına yapışarak geçmeye çalışan ellili yaşlarındaki iki adamdan birine yarın Paris belediye başkanı şehrin altın anahtarını verecek. Eh, ben de hasbelkader doktor olmuş, hali vakti yerinde, oturaklı bir adamım, olacak iş değil yani! Metro önünde halimize epey bir güldük.

İnanılmaz bir gündü. Bisikletler insanı çok özgür kılıyor. Saint Germain, Saint Michel, Louvre, Jardin du Luxembourg, Notre Dame, Champ Élysées vs. Paris’in tüm merkezi yerlerini bir kez daha tavaf ettik. Otele de bisikletlerle döndük.

Çok yorulmuşuz. Biraz dinlendikten sonra bir araçla otelin önünden genç bir kız bizi aldı ve Montpellier’de bir sinemaya götürdü. Mayıs Sıkıntısı’nın gösteriminden hemen sonra soru cevap gerçekleştirildi. Hemen arkasından da Uzak’ın gösterimi. Komite başkanının tüm ısrarlarına rağmen daha fazla kalmadık ve otele döndük.

Seine Nehri kenarındaki ucuz, basit ama keyifli yerlerden birine oturduk. Şahane bir sohbet. Bu arada filmle ilgili de epey muhabbet ettik. Kimlerin oynayabileceğini konuştuk.

ŞENAY AYDEMİR / Radikal